Geçen yıl IVEK 2015'te dinleyici olarak katıldığım oturumlardan biri OTC ile alakalı bir paneldi. OTC (over the counter) tezgah üstü demekti. Panelistlerden biri tanınmış bir ilaç firmasının sahibi olan bir meslektaşımızdı. Kendisi konuşmasında özetle balık yağlarını ilk çıkardığında çok tepki aldığını, vitamin ve gıda takviyelerinin eczane kanalından market kanalına kayacağı endişesiyle eleştirilere maruz kaldığını belirtmişti. Bugün ise benzer tepkiler almasına rağmen tezgah üstü yasasının mutlaka çıkması gerektiğini savunduğunu belirtti. Amerika'da bir eczaneye uğradığında tezgah üstü bölümünde pırıl pırıl ambalajlarda raflara güzel güzel dizilmiş tezgah üstü ürünlerinin ne kadar hoş göründüğünü ve bu şekilde eczane ekonomilerine nasıl büyük katkılar sağladığını ballandırarak anlattı. Övdüğü ürünlerin içeriğinden habersiz biri bir an için bonbon, gofret gibi atıştırmalık gıdaları tasvir ettiğini düşünebilirdi. Bunun yanında eğer eczanelerimizde hastalarımızla ilgilenip doğru danışmanlık hizmeti verdiğimiz sürece tezgah üstü ilacın market kanalına kaymasının mümkün olmadığı telkin edildi.
İlaç üreticisi reklam vermek istiyor, hekim reçetesi ve eczacı danışmanlığı gibi filtreleri sürümden kazanacağı kalemlerde görmek istemiyor. Bunu bir hayatta kalma refleksi olarak anlamak gerekli. Çünkü devletlerin sağlık harcamaları artan ülke nüfusları ile birlikte azalma eğilimi göstermekte. Bu durum ilaç sektörünü haliyle zora sokmakta. Yaşamak için sürekli büyümek zorunda olan irili ufaklı bütün şirketler her zaman rekabette üstün taraf olma çabası ve yeni pazarlar arayışı içinde olacaktır. Devletin ilaç fiyat politikası göz önünde bulundurulduğunda ilaç sektöründe pazarın büyümesi ilaç üreticisi açısından elzem ve acil olarak görülebilir. Çünkü giderler de diğer yandan artmaktadır. Benim durduğum noktadan ise tezgah üstü diye adlandırılan bu ilaçların tezgah önüne kaydırılma eğiliminin varlığı kaygı vericidir. Çünkü meslek etiği ve halk sağlığı ilkelerine bağlı kalma çabamız ticaret bilmezlik ve profesyonel olamama suçlamalarıyla ödüllendirilmektedir.
Devletin sağlık harcamalarını düşürmek için koruyucu ve önleyici tıp uygulamalarından ve basit(!) yan etkisi az(!) ilaçların geri ödemeden çıkarılmasından bahsediliyor. Diğer yandan ödemeden çıkarılan ilaçlar için fiyat ve reklam serbestisi getirilmesi ve vatandaşın elini daha fazla cebine atması gündemde. Devlet harcamalarının azaltılması aslında vatandaşın cebinden daha az para çıkmasını sağlamak değil midir? Vatandaşa daha fazla harcatarak cebinden daha az çıkması nasıl sağlanabilecek?
Bugün mevcut düzende basit sağlık sorunları için hastalarımız zaten bizlere başvurmakta ve danışmanlık hizmetini almaktadır. Etkin biçimde dinlenen hastalarımıza tezgah üstüne alınmak istenen ilaçlar önerilmekte ya da hekimlere yönlendirilmektedir. Güncel sağlık pratiği ile mevzuatın birbirine uyum sağlaması açısından bahsedilen ilaçlardaki reçeteli satış zorunluluğunun tartışılması kabul edilebilir. Ancak bu ilaçların tezgahın üstüne ve -asıl amaçlanmakta olan- tezgah önüne geçmesi ile artan reklamlar, cezbediciliği yüksek ambalajlar ve uçuşa geçecek fiyatların sadece eczacının değil tüm sağlık profesyonellerinin kırmızı çizgisi olması gerekir. Çünkü ilaç-eczacı-hasta fiziksel sıralaması değişmekte ilaçla eczacı arasına hasta girmektedir. İlaç-hasta-eczacı fiziksel sıralamasında hastanın müşteriye dönüşme riski barizdir. Diyelim ki eczacı da önce tezgah üstüne ardından da tezgah önüne çıkma çevikliğini gösterdi. Geleceğin eczanelerinin çok daha geniş teşhir alanlarına sahip olması gerektiği fikri de şahane ambalajlarda eczacıya sunulurken eczacı 150 metrekare eczanede hangi reyona koşup ilaç-eczacı-hasta fiziksel sıralamasını sağlayabilecektir? İlacın tezgahın arkasında durması ve eczacı kontrolünde verilmesi basite indirgenmemelidir. Bu ilişkide önemli noktalardan birisi de eczacı danışmanlığının yanında ilacın imajı, yani hasta tarafından algılanış şeklidir. Bu algı kullanıcıya reçetesiz satılsa dahi yutmakta olduğu ürünün bir ilaç olduğunu, su ile yutması gerektiğini ve kullanması gerekenden fazlasını alamayacağını hatırlatan bir otokontrol sağlamaktadır. Ticari açıdan bakıldığında ise otokontrol sonucunda ambalaj içindeki ürün daha geç bitecek ve satışın sürekliliği olumsuz etkilenecektir. Gözünüzün önüne aktörün ya da aktristin avcuna doldurduğu tabletleri bardağındaki alkollü içeceğiyle beraber bir hışımla yuttuğu Amerikan film sahneleri geliyor mu? Reçetesiz ilacın herkesin ulaşabileceği reyonlarda bulunduğu ülkede çekilen filmler bunlar. İlaç-eczacı-hasta düzeni ilaç-hasta-eczacı olduğunda neler yaşanabileceği internet arama motorlarında İngilizce olarak “paracetamol toxicity/overdose” ya da Türkçe olarak “parasetamol zehirlenmesi” tarama yapıldığında daha kolay anlaşılabilir.
İlaç üreticilerinin tezgah üstü ilaca karşı duyduğu bu aşırı iştah ve ihtiyacın doyurulması için vatandaşın cebini ve sağlığını olumsuz yönde etkileyebilecek yöntemleri tek çözüm yolu olarak görmek ya da göstermek akla ve vicdana ne kadar sığmaktadır? Gün geçtikçe gerek üreticiyi, gerek eczacıyı gerekse devleti ve vatandaşı bir darboğazın içine sürükleyen sistemin daha geniş çapta sorgulanması gerekirken, çözümü yine onun içinde aramak enerji, zaman ve para israfı gibi görünüyor.
Çözüm önerisi olarak akla uygun ilk yol ise geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerdir. Ülkemiz iklimi ve zengin florası, geleneksel halk ilaçları, farmasötik botanik ve farmakognozi alanında duayen hocaları ve yenilikçi genç akademisyenleri ile hayranlık uyandırıcı bir potansiyele sahiptir. Geleneksel bitkisel tıbbi ürünler tedavi yanında koruyucu ve önleyici uygulamalar da oldukları için hem devlet hem de vatandaşın bütçesinde olumlu etkiler görülecek hastalık görülme sıklıkları ve ilaca bağlı yan etkiler azalacaktır. Geleneksel bitkisel tıbbi ürünler ortaya çıkacak ihracat potansiyeli ile de ilaç sektörünün pazar ihtiyacını karşılamaya adaydır.
Geçen yıl IVEK 2015'te dinleyici olarak katıldığım oturumlardan biri OTC ile alakalı bir paneldi. OTC (over the counter) tezgah üstü demekti. Panelistlerden biri tanınmış bir ilaç firmasının sahibi olan bir meslektaşımızdı. Kendisi konuşmasında özetle balık yağlarını ilk çıkardığında çok tepki aldığını, vitamin ve gıda takviyelerinin eczane kanalından market kanalına kayacağı endişesiyle eleştirilere maruz kaldığını belirtmişti.......